Balıkçılık, en dar anlamıyla denizlerde, göllerde ve akarsularda balıkların çeşitli yöntemlerle avlanmasıdır. Ama balıkçılık yalnızca balık avlanmasıyla sınırlı değildir. Midye, karides, ıstakoz, pavurya, istiridye ve ahtapotun, hatta balina gibi deniz memelilerinin avlanması da balıkçılık kapsamına girer. Gölet, havuz ya da denizlerde balık ve öbür deniz hayvanlarının üretilmesi de balıkçılığın bir parçasıdır. İnsanların en eski çağlardan bu yana balık avladıkları bilinmektedir. Günümüzden 5 bin yıl öncesinden kalma, kemikten yapılmış ve bugün kullanılan örneklerine benzeyen iğneler bulunmuştur.
Tatlı Su Balıkçılığı
Makaralı oltalar bulunmadan önce, misina bir mantar ya da tahta parçasına elle sarılırdı. Balık oltaya takıldığında balıkçı seri hareketlerle balığı kıyıya çekerdi. Ama bu tür avlanma kolay değildi, misinanın dolaşması, düğüm olması gibi sorunlar yaşanırdı.
Oysa makaralı oltayla avlanmak çok kolaydır. Makara misinanın sarılmasını ve gerekirse gevşetilmesini kolaylaştırmıştır. Örneğin oltaya yakalanan balık sert hareketlerle direnirse makaradaki misina boşaltılarak balığa yol verilir. Balığın yorulup hareketlerinde yavaşlama görülünce, misina yeniden makaraya sarılarak balık çekilir. Ama makaralı oltayla balık avlarken, misinayı ne zaman boşaltıp ne zaman makaraya saracağını bilmek gerekir.
Ayrıca misinanın da bir dayanma gücü vardır. Hızlı bir akıntıda balığın çekiş gücü karşısında bunu da hesaba katmak gerekir. Büyük bir balık yakalandığında, onun direnme gücünü kırmak için arada bir misinayı gevşetmek ve balığa yol vermek gerekir. Bunun sonucunda yorulan balık daha kolay çekilebilir.
Avlanmanın önemli noktalarından biri, uygun olta iğnesi seçmektir. Avlanacak balığa göre, değişik büyüklük ve biçimlerde iğneler vardır. Ama bütün olta iğnelerinin ucunda, balığın ağzına saplandıktan sonra çıkmasını engelleyen bir damak (çengel) vardır. İğnelerin sapında da genellikle bir halka bulunur. Hayvan bağırsağından, naylon ya da çelik telden yapılmış “köstek” bu halkadan geçirilerek iğneye bağlanır.
Balıklar çeşitli yemlerle avlanır. Canlı ya da cansız yemler, iğnenin ucundaki damağa geçirilir. Balığın doğal besini olan böcekler, solucanlar, küçük kurbağalar ya da avlanacak balığa göre çok küçük balıklar, en çok kullanılan canlı yemlerdir. Cansız yem olarak ise hamur, ekmek içi, haşlanmış buğday, peynir gibi yiyecekler ya da tüy parçası, yapay sinek gibi yapay yemler kullanılır.
Oltayla balık avlamak ustalık ister. Avlanacak balığın bulunabileceği yeri, suyun yüzeyinde ya da dibinde mi olduğunu bilmek gerekir. Öte yandan oltayı balığın yem aradığı yere atabilmek ya da indirebilmek gerekir.
Örneğin sombalığı ve alabalık dışındaki bütün tatlı su balıklarını avlamak için olta dibe bırakılır. Sombalığı, alabalık, gölgebalığı, tatlı su kefali ve kızılkanat avlamada yaygın olarak sinek oltası kullanılır. Yapay sineği uzağa atabilmek için kamışın çok esnek olması, ucunda da kalınca bir misina bulunması gerekir. Oltanın ucuna bağırsak ya da naylondan yapılmış 2-3 metre uzunluğunda bir beden, bedenin ucundaki iğneye de tüy parçaları, kürk, ipek ve parlak tellerden yapılmış yapay sinek bağlanır.
Amatör Deniz Balıkçılığı
Amatör deniz balıkçılığında da tatlı su balıkçılığında kullanılan olta takımlarının hemen aynısı kullanılır. Ama kamış ve misinaların daha sağlam olması gekekir. Oltanın iyice derine inebilmesi için daha ağır kurşunlar (iskandil) ve iri balıkları da yakalayabilmek için daha büyük iğneler kullanılmalıdır. Dipte ya da dibe yakın derinliklerde yaşayan mezgit, morina ve yassıbalıkları avlamak için yem olarak karides, midye ve solucan tercih edilir. Uskumru ve lüfer ise, hareket halindeki tekneden kaşıkla ya da doğal yemle tutulur.
Deniz balıkçılığında köstekli olta da çok kullanılan olta tiplerinden biridir. Bu oltanın ucundaki iskandilli bedenine, belirli aralıklarla pirinç telden yapılmış köstekler bağlanır. Bu oltanın adı da bu kösteklerden gelir. Kösteklere kısa misinalar, misinaların ucuna da iğneler takılır. Köstekli oltayla balık avlamada canlı yemler kullanılır. Avlanma sırasında olta gergin tutulur ve balık yeme atladığı anda olta hafifçe silkelenerek balığın iğneyi yutması sağlanır. Sonra balığın iğneden kurtulmasına fırsat vermeden hızla çekilir.
Denizlerde balık avlamada çok yaygın olarak kullanılan çapari de bir tür köstekli oltadır. Ama çaparide canlı yem kullanılmaz, onun yerine genellikle hindi, kaz ve tavuk tüyü gibi yapay yemlerden yararlanılır.
Çapari, bir olta (makaraya ya da mantara sarılmış misina), misinanın dolaşmasını engelleyen bir fırdöndü, fırdöndüden iskandile kadar uzanan ve gene misinadan yapılan bir beden ile en uçtaki iskandilden oluşur. Bedenin üzerine, belirli aralıklarla, uçlarına iğne takılmış kısa misina parçalarından köstekler bağlanır. İstavrit gibi küçük balıkları avlamada 10 köstekli (10 iğneli) bir çapari yeterlidir. Ama çaparideki köstek sayısı palamut avında 35′e, torik ve kofana denen iri palamut ve lüfer avında 55′e kadar çıkar.
Kılıçbalığı, orkinos ve tarpon gibi, bazılarının ağırlığı yarım tonu bulan büyük deniz balıkları da hareketli bir tekneden oltayla avlanabilir. Bunun için çok kalın ve sağlam bir kamış ve uzunluğu en az 360 metre olan misina gerekir. Bu tür avlanmada balıkçı kamışın ucunu, beline taktığı özel bir kemere oturtur.
Oltaya yakalanan bu kadar ağır balıkları çekmek ve onların direnme gücüne karşı koyabilmek kolay değildir. Onun için yakalanan balık yoruluncaya kadar tekneyle izlenir. Uzun bir süre yol alındıktan sonra balıkçı misinayı makaraya sararak balığı tekneye yaklaştırır. Yakalanan balık ya tekneye alınır ya da teknenin yedeğinde limana kadar çekilir.
Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz adlı romanında, oltayla büyüm bir balık yakalayan yaşlı bir balıkçının, bu balığı kıyıya çekebilmek için verdiği mücadele ayrıntılarıyla anlatılmıştır.
Ticari balıkçılık yöntemleri
Deniz balıklarının bazıları su yüzeyine yakın yaşarlar ve bunlara yüzey balığı denir. Örneğin ringa, sardalye, hamsi, orkinos ve uskumru yüzey balıklarıdır. Deniz dibine yakın ve dipte yaşayan balıklara da dip balığı adı verilir. Dip balıklarına örnek olarak morina, mezgit, berlam ve bütün yassıbalıklar verilebilir.
Ticari amaçla yapılan balıkçılığın temeli ağla avlanmaya dayanır. Avlanmada balığın özelliğine, yaşadığı suyun derinliğine göre değişik ağlar kullanılır. Yaygın olarak kullanılan ağların başında trol ağı gelir. Trol ağı, külah biçiminde büyük bir torbaya benzer ve ağzı yaklaşık 30 metre genişliğindedir. Ağ atılırken ağzı açık tutmak için her iki yanına tahta levhalar yerleştirilir. “Kapı” denen bu tahta levhalar da çelik kablolarla trol teknesine bağlanır.
Deniz dibinin engebeli olmadığı yerlerde dip balıklarını avlamak için genellikle dip trolü kullanılır. Trol teknesinden denize bırakılan trol ağı, tekneyle sürüklenir ve ağ deniz dibini tarayarak yolunun üzerindeki balıkları toplar. Ağı sürükleme işi 1,5-3 saat kadar sürer. Sonra ağ bir vinç yardımıyla çekilir ve içindeki balıklar tekneye boşaltılır. Balıklar temizlenip yıkandıktan sonra, teknenin ambarında buzların arasına gömülerek saklanır. Bazı büyük ve gelişmiş trol teknelerinde balıklar temizlendikten sonra soğutma aygıtlarında dondurulur. Bu tür tekneler denizde daha uzun süre kalıp avlanmaya devam edebilir.
Bazı dip balıklarını avlamada kullanılan yöntemlerden biri de paraketedir. Kalın bir misina (olta ipi) olan paraketenin üzerinde aralıklı olarak dizilmiş 1.000′e yakın yemli iğne bulunur. Avlanma sırasında parakete deniz dibine bırakılır ve yeri şamandıralarla belirlenir. Parakete 24 saate bir denizden çekilerek yakalanan balıklar alınır ve iğnelerine yeniden yem takılır.
Orkinos gibi bazı yüzey balıkları ise şamandıralara bağlanan su üstü paraketeleriyle yakalanır. Dip balıklarının yakalanmasında çevirme ağları da kullanılır. Bu avlanma biçiminde önce balığın yoğun olduğu bölge ağlarla çevrilir, sonra balıklar ağın torba biçimindeki bölümüne doğru sürülür.
Yüzey balıklarının avlanmasında gırgır ve orta su trolü en çok kullanılan avlanma biçimleridir. Gırgırla avlanmada, balık sürüsü, suya dik indirilen ağla çevrilir. Daha sonra ağın alt bölümü, halatları çekilerek büzülüp kapatılır. Bir vinç yardımıyla gırgır teknesine çekilen ağın içindeki balıklar büyük kepçelerle ya da suyla pompalanarak tekneye alınır. Orta su trolünde ise, dip trolündekinden daha büyük bir ağ balıkların bulunduğu derinliğe bırakılır ve bir ya da iki tekneyle çekilir.
Deniz balıklarını avlamada kullanılan en eski yöntemlerden biri de dalyandır. Bu yöntem ilkçağlardan beri kullanılmıştır. Yakın tarihe kadar İstanbul’da Fenerbahçe ve Beykoz gibi pek çok yerde dalyanlar kurulurdu. Bu yöntemde, kıyıya yakın yerlerde ağla çevrili havuzlar oluşturulur. Havuzların ağzı açık bırakılır ve dalyanın içine balık girdiğinde ağız kısmı başka bir ağla kapatılır. Dalyandaki balıklar başka bir ağla toplanarak tekneye alınır.
Palamut, lüfer, uskumru, istavrit gibi bazı balıkların avlanmasında galsama ağı (düz ağ) kullanılır. Genellikle 1 km ya da daha uzun olan galsama ağları, bir perde gibi asılı duracak biçimde denize bırakılır.
Bu avlanma yönteminde ağ ya demir ağırlık bağlanarak bir ucu dibe indirilir ya da tekneyle su yüzeyinde sürüklenir. Bu sırada ağa doğru hızla yüzen balıkların başı ağın deliklerinden geçer, ama solungaçları (eski terimiyle galsamaları) takıldığı için delikten geri çıkamaz. Tekneye çekilen ağdaki balıklar silkelenerek dökülür.
Orkinos, uskumru, lüfer gibi bazı balıklar suda parıldayan herhangi bir şeyi yem sanırlar. Bu tür balıkları avlamak için ucunda üçlü iğneler bulunan ve biçimi küçük bir balığı andıran parlak metal kaşık’lar kullanılır.
Balıkların değerlendirilmesi
Balıkçıların yakaladığı balıklar çeşitli biçimlerde değerlendirilir. Taze olarak tüketilecek balıklar, ya kıyıya gelir gelmez müşterilere satılır ya da buzlarla kasalara yerleştirilerek iç bölgelere gönderilir. Balıklar dilimlendikten ya da fileto çıkarıldıktan sonra dondurularak özel ambalajlar içinde satılır. Özellikle sardalye, orkinos (tonbalığı), hamsi ve sombalığı konserve olarak işlenir.
Bazı ülkelerde ringa, morina ve mezgit tütsülenerek saklanır. Türkiye’de torik denen iri palamutlar iyice temizlenip tuzlanarak lakerda yapılır. Uskumru ise tuzlanıp güneşte kurutulduktan sonra çiroz halinde tüketilir. Hamsi gibi bazı balıklar pişirilip öğütülerek un haline getirilir. Balık unu çiftlik hayvanları için yem olarak ya da gübre olarak kullanılır.
Bazı balık türlerinin pullarından yapay inci ve sedef yapılır. Köpekbalığı ve morina derisi çanta, ayakkabı ile eldiven yapımında kullanılır; ayrıca tutkal elde edilir. Morinanın karaciğerinden çıkarılan yağ, ilaç sanayisinde değerlendirilir.
Balık üretimi
Çinliler İÖ 3000 yıllarında, tuzlu su doldurulmuş havuzlarda kefal üretiyorlardı. Eski Romalılar da havuz ve akvaryumlarda sazan ve tatlı su kefali yetiştiriyorlardı. Bu yöntemlerle balık yetiştirme ortaçağın sonlarına kadar sürdürüldü, ama bu tarihlerde terk edildi. Ancak 19. yüzyılda, Fransız hükümetinin balık üretimini başlatmasıyla yeniden gündeme gelebildi.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde, sofrada tüketilmek üzere büyük çapta balık üretimi yapılmaktadır. Havuzlarda en çok sazan, alabalık ve sombalığı üretilir. Havuzlarda ayrıca soyu azalan balık türleri de yetiştirilmektedir. Tatlı su balıklarının üretiminde iki ayrı yöntem uygulanır. Örneğin sazan, besinini sudaki doğal ortamdan sağlayabileceği büyük göletlerde üretilir. Alabalık üretiminde, dar ve uzun ya da yuvarlak bir havuzdaki küçük bir alanda çok balık bir arada tutularak daha iyi sonuç alınır. Ama bu havuzlarda balıkların yemle beslenmesi ve gerekli oksijeni sağlayabilmek içinde suyun belirli aralıklarla değiştirilmesi gerekir. Başta Japonya olmak üzere çeşitli ülkelerde tuzlu su balıkları için denizlerde de üretim çiftlikleri kurulmuştur.
İstiridye, midye ve pavurya gibi öbür deniz hayvanları da bazı kıyı sularında yetiştirilmektedir. Doğal yolla üremiş larvalar ya da deniz üretim çiftliğinde yetiştirilmiş yavrular, uygun koşullara sahip bir ortama bırakıldığında çoğalabilir. Bazı Uzakdoğu ülkelerindeki deniz çiftliklerinde büyük çapta teke ve karides üretilir.
Dünyada ve Türkiye’de ticari balıkçılık
Ticari balıkçılık 15. yüzyılın sonlarında ortaya çıktı. Sonraki iki yüzyıl içinde de büyük bir balıkçılık sanayisi oluştu. Yakalan balıkları işleyen, çeşitli aygıtlarla donatılmış büyük balıkçı filoları kuruldu.
Ne var ki aşırı avlanma zamanla balıkçılığı tehdit etmeye başladı ve günümüzde ciddi bir sorun haline geldi. Bazı avlanma biçimleriyle yavru balıkların ya da yumurta dökmeye hazırlanan dişilerin de yakalanması, birçok balık türünün soyunu tükenme noktasına getirdi. Günümüzde bu sorunu aşmak için birçok ülkede avlanacak balık miktarını kısıtlamak ve üreme mevsiminde balık avını yasaklamak gibi önlemler alınmaktadır.
Türkiye, üç yanı denizle çevrili olmasına ve bir içdenizin bulunmasına karşın, balıkçılıkta gelişmiş bir ülke değildir. Avlanan balık miktarı yılda 400 bin tonu biraz aşar; bunun yaklaşık 240 bin tonu hamsi, 20 bin tonu kefal, 20 bin tonu sardalya, 15 bin tona yakını da istavrittir. Tatlı su ürünleri üretimi ise 50 bin ton dolayındadır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder